Kuruluş : 1966 Alanı : 27.675 ha Konumu : Ege Bölgesi'nde, Aydın ili, Kuşadası ve Söke ilçeleri içerisinde yer alır. Ulaşım : Kuşadası-Söke karayolu ile ulaşılır. Kuşadası'na 28 km, Söke'ye 34 km uzaklıktadır.
Samsun Dağı'nın Ege Denizi'ne doğru uzantısıyla şekillenen Dilek Yarımadası'nın jeolojik yapısı, Palezoik şistler, Mezozoik kalkerler ve mermerler ile Neojen tortul kütlelerden meydana gelmiştir.Yarımada kumlu, killi, yatık ve yüksek kıyı şekillerini içeren plajlarıyla ilgi çekici kıyı özelliklerine sahiptir. Yarımadanın hemen güneyinde bulunan Büyük Menderes Deltası, morfolojik gelişimin hızlı olduğu ağız kısmında, bu gelişim sürecinin ürünü olan birçok lagün ve bataklıkları bünyesinde barındıran uluslararası niteliklere haiz bir sulak alan karakterindedir. Tatlı ve tuzlu suyun birbirine karıştığı bu lagüner sistem, bünyesinde zengin bir biyolojik çeşitliliği barındırmaktadır. Bu zengin ekosistemde 209 kuş türü görülmektedir.
Bölge aynı zamanda nesli tehlike altında olan Tepeli Pelikan'ın en önemli kuluçkalama alanlarından biridir. Bunun yanı sıra yine dünya çapında nesli tehlike altında olan Cüce Karabatak da burada barınmaktadır. Milli parkın özellikle kuzey kesimi, Akdeniz Bölgesi'nde ender görülen potansiyelde bitki örtüsüne sahiptir. Özellikle defne ve kestane bitki kuşakları ile Akdeniz maki florasının hemen bütün bitki türleri yarımadada en canlı ve sağlıklı örnekleriyle yer almaktadır. Milli park, Kuzey Anadolu ormanlık yörelerine has kestanenin en güneye indiği, ülkemizde birkaç yerde bulunan kartopunun ve Finike ardıcının küçük bir topluluk meydana getirdiği, pırnal meşesi ve dallı servilerin yetiştiği tek yerdir.
Milli park, nesli tükenmeye yüz tutmuş bitki ve hayvan türlerinin yaşadığı son noktadır. Ayrıca Akdeniz ülkelerinde korunan türler arasında bulunan Akdeniz Foku ve deniz kaplumbağaları milli parkın kıyılarında yaşama ve üreme olanağı bulmuştur. Milli parkın hemen kuzeydoğu sınırında Dilek Tepesi eteğinde Güzelçamlı köyü yöresinde M.Ö. 9-8. yüzyıllarda İyonya'nın politik amaçlı birliği olan Panionion, konfederasyonun toplantı yeri olarak kullanılmıştır.
Çevre sorunlarının küresel boyutlara ulaştığı günümüzde biyolojik çeşitliğin korunması büyük önem taşımaktadır. Bu amaçla, biyolojik çeşitliğe sahip alanlar milli parklar ilan edilmektedir. Türkiye'de 33 adet milli park bulunmakta olup, Dilek Yarımadası-Büyük Menderes Deltası Milli Parkı Türkiye'nin ve Dünyanın önemli doğal kaynak rezervleri arasındadır. Milli Park, uluslar arası düzeyde Akdeniz Bölgesi ve Avrupa Sibirya Flora elementleri içermesi bakımından önemlidir. Bu özelliği ile Avrupa Konseyi tarafından Avrupa Biogenetik Rezervleri içinde 'Flora Biogenetik Rezerv Alanı' olarak belirlenmiştir.
İnsanoğlunun avcılık toplayıcılıkla başlayan göçebe yaşam şekli, doğanın çeşitli yararlarını anlayıp tarım üretimine geçerek yerleşik yaşama dönüşmüştür. Nüfusun artan isteklerini karşılamak amacıyla gelişen teknoloji, doğadan sınırsız yararlanma olanağı sunmuş ve insan yeryüzünü doğanın zararına değiştirmiştir. Orman alanlarının azalması şeklinde başlayan bu değişim, hava su kirliliği tarım alanlarının azalması ve bunlara bağlı olarak flora faunada bazı türlerin ve doğal yaşama alanlarının yok olması biçiminde ilerlemiştir.
Yeryüzünde 9 milyon km2 yüzeye sahip tropik ormanlar, canlı türlerinin yarısından fazlasını barındırır. Bu ormanların yılda yaklaşık % 0.7'si insan gereksinimleri için yok edilmektedir. Kıyım bu hızla sürerse, canlı türlerinin % 20 si yani 1.000.000 'u bir daha geri gelmemek üzere yeryüzünden silinip gidecektir. Doğada yaşama ortamlarının yok olmasının bir sonucu olarak 300 yılda 165 kuş ve 255 memeli hayvan türünün, son 100 yıl içindede 30.000 bitki türünün soyu tükenmiştir.(Kence ,1988). Ekolojik dengedeki bozulma, habitatların daralmasına ve yok olmasına neden olmaktadır.
Bugün yeryüzünde habitat kaybı, Bangladeş'te % 94. Çin'de % 61, Kenya'da % 48, Japonya'da %57 gibi endişe verici rakamlarla belirtilmektedir (Tont ,1997).
Kentsel yerleşimler, orman kıyımı, yasadışı avlanma, yapay gübreler, tarım ilaçları, kimyasal atıklarla yayılan kirlilik nedeniyle, yaşam alanlarında oluşan bozulma sonucu bitki ve hayvan türlerinin soyunun tehlike altına girmesi ve tükenmesi, doğanın korunmasını gündeme getirmiştir. Doğa koruma denilince, sağlıklı yaşamı sürdürmek için,doğadaki bitki ve hayvan varlığını,onların yetişme ortamlarını korunak anlaşılmaktadır.
Sonuçta doğa koruma , bitki ve hayvan soyunun sürekliliği, türlerin zenginliği ile doğal eko sistemlerin korunmasına katkıda bulunur (Yücel,1995). Doğa koruma düşüncesi dünyada hızla yayılmış, uluslar arası birçok kuruluş ve sivil toplum örgütü bu konu üzerinde yoğunlaşmıştır. Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP),Birleşmiş Milletler Gıda Ve Tarım Örgütü (FAO), Dünya Doğa Koruma Birliği (IUCN) gibi kuruluşlar, doğal kaynakların korunarak dengeli kullanımını amaç edinen ve uluslar arası ortak hareketi öneren ilk çalışmaları başlatmıştır.
Nüfus artışı ile artan insan habitatına uygun kullanım (tarım,sanayi,yerleşim yeri vb.) verileri, yakın gelecekte yeryüzünde (açık denizler ve çöller hariç) hiçbir yerin doğal halde kalmayacağını ortaya çıkarmaktadır. Bunu engellemek ise bugünden Doğa Koruma alanlarının kurulmasına bağlıdır(Miller,1982). Dünya Koruma Birliği (I.U.C.N,1994)'ne göre koruma alanı; özellikle biyolojik çeşitliliğin, doğal ve kültürel kaynakların korunmasına ve sürdürülmesine ayrılmış, yasal yada diğer etkili araçlar yoluyla yönetilen bir arazi parçası yada su yüzeyidir.
IUCN' e göre bir koruma alanına, bilimsel araştırma, yaban yaşamın korunması, genetik çeşitliliğin ve türlerin korunması, çevresel koşulları iyileştirme, önemli doğal ve kültürel görünümlerin bozucu etkilerden korunması, turizm, eğitim, doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı,kültürel, geleneksel ve simgesel kalıntıların sürdürülmesi gibi amaçlarla koruma yapısı kazandırılabilir. IUCN doğa koruma amacına göre 6 koruma yapısı önermektedir. Doğal rezerv ve Doğal Yaşama Alanı, Milli Park, Doğa Anıtı, Yaşama Ortamı / Tür Yönetim Alanı, Doğal Peyzaj Alanı ve Kaynak Koruma Alanı başlıkları altında toplanmaktadır. Ancak her ülke kendi doğal ve kültürel yapısına göre benzer ve farklı alansal koruma statüleri belirlenmiştir.
Türkiye'de 2873 sayılı Milli Parklar Kanunu'na göre belirlenen 4 ana koruma alanı; Milli Parklar, Tabiat Parkı, Tabiat Anıtı ve Tabiatı Koruma Alanı' dır. Milli Park; Bilimsel ve estetik bakımından ulusal ve uluslararası ender bulunan doğal ve kültürel kaynak değerleri ile koruma, dinlenme ve turizm alanlarına sahip doğa parçalarıdır (madde 2/a). Tabiat Parkı; Bitki örtüsü ve yaban hayatı özelliğine sahip, manzara bütünlüğü içinde halkın dinlenme ve eğlenmesine uygun doğa parçalarıdır (madde 2/b). Tabiat Anıtı; Doğa ve doğa olaylarının meydana getirdiği özelliklere ve Bilimsel değerlere sahip milli park esaslarında korunan parçalardır (madde 2/c). Tabiatı Koruma Alanı; Bilim ve Eğitim bakımından önem taşıyan nadir, tehlike altında veya kaybolmaya yüz tutmuş, eko sistemler, türler ve doğal olayların meydana getirdiği seçkin örnekleri içeren ve mutlak korunması gereken, sadece bilim ve eğitim amacıyla ayrılmış doğa parçalarıdır (madde 2/d).
Dünyanın çeşitli yerlerinde yok edici insan işlevleri sonucu yabani bitki ve hayvan türlerinin soyunun tehlikeye düşmesi, canlı doğal kaynakların korunması zorunluluğunu gündeme getirmiştir. Doğal kaynakların korunması amacıyla ortaya çıkan alansal koruma kavramlarının başında "milli parklar" gelmektedir. Bu çalışmada, çeşitli doğa koruma kavramlarını irdelemek güç olacağından dünyada etkin ve yaygın dağa koruma alanı yaklaşımı olan milli park'lar üzerinde durulacaktır.
Milli Park Kavramı ve Tarihçesi
Tarihte bilinen ilk koruma önlemi M.Ö. 252 yılında Hint Kralı Asox'un balıkların, hayvanların, ormanların korunması için çıkardığı fermandır. Avrupa'da 1858 'de Bohemia prensi ormanlarından 2000 ha. Bakir orman alanını park ilan etmiştir. A.B.D. 'de 1864 yılında Yosemite ormanları, sekoya ağaçlarını korumak amacıyla Kaliforniya Hükümeti tarafından devlet parkı olarak ayrılarak dünyaya ilk örnek olmuştur (Bayer, 1967).
Dünyada alansal korumanın temeli Milli Parklar sayılabilir. Doğal güzelliğin korunması için halkın teklifiyle ilk olarak Amerika'da 1872 yılında Yellowstone Milli Parkı ilan edilmiştir. Milli park fikri buradan dünyaya yayılmaya başlamış, 1879' da Avusturalya'da Royal, 1885'de Kanada'da Banff, 1897'de Yeni Zelanda'da Tongariro ve 1898' de Meksika'da El Chico Milli Parkları kurulmuştur. Avrupa'da ilk milli parka bilimsel amaçla 1909 yılında İsveç sahip olmuştur. Yellowstone Milli Parkını gezen Belçika Kralı Alberts 1925 yılında Belçika Kongosu'nda (Zaire, Virunga Milli Parkı) Afrika'nın ilk milli parkı olan Kral Alberts Milli Parkını ilan etmiştir (Yücel, 1995).
Milli park düşüncesi 1933-Londra'da Afrika'nın flora ve faunasının korunması kongresinde alınan kararla kabul görmüş ve milli park; "Flora ve fauna koruması yanında, kamunun yararlanması, dinlenmesi, eğlenmesi yönünden estetik, jeolojik, prehistorik, arkeolojik ve bilimsel değer taşıyan doğal varlıkların korunması için ayrılan alandır" şeklinde tanımlanmıştır. 1958' de Atina'da Dünya Koruma Birliği'nin ilk toplantısında, Uluslar arası Milli Parklar komitesi kurulması kararı alınmış ve bu komite çalışması sonucu 1962' de A.B.D. / Seattle' da "I. Milli Parklar Kongresi" yapılmıştır (Ekim, 1996).
19. yüzyıl başlarında çeşitli ülkelerde halkın doğa varlıklarını ve onun güzelliklerini koruma ve halkın yararına sunma istekleri doğayı koruma ve milli park olgusunu ortaya çıkarmıştır. Doğa koruma ve milli park kavramı ülkelere göre farklı yorumlar bulmuştur. Milli park, Norveç'e göre; içinde insan ve yerleşim alanı bulunmayan, günlerce gezilebilen, sessiz bir doğa arazisidir. İsveç'e göre; yalnızlık içinde, dinlenme olanağı veren, sınırsız ormanlardır. Almanlar'a göre; milyonlarca insanın ziyaret ettiği, dinlenme ve eğlenme olanağı bol doğa ve kültür arazileridir. Eski Sovyetler Birliği'ne göre; bilimsel çalışma amacıyla kurulmuş kültür arazisidir ve turizme kapalıdır.
Tanımlardan anlaşıldığı gibi her ulusun kendi doğal ve sosyal yapısını uygun olarak belirledikleri milli park kavramı ve kamuya yarama nitelikleri farklıdır. Fakat ana düşünce doğal varlıkların korunması ve kamu yararına geliştirilmesi ilkelerine dayanmaktadır (Tanrıverdi, 1987). Yeryüzü kara parçalarının %5 'i ve Avrupa'nın %7 'si koruma alanlarına ayrılmıştır. Yeryüzünde korunan alanların yaklaşık %2,6 'sı milli park alanıdır(#).
Türkiye'de Milli Parklar
Türkiye'de milli park terimi, Prof. Dr. Selahattin İnal tarafından 1948'de yayımlanan "Doğa Karşısında Biz ve Ormancılığımız" adlı eseriyle tanınmıştır. Doğa koruma bilincinin oluşumuna katkısı olan ilk sivil örgüt 1955'de Ankara 'da kurulan Türkiye Tabiatını Koruma Derneği'dir. Derneğin 1967'de düzenlediği ilk "Milli Parklar Semineri" büyük ilgi çekmiştir.
Türkiye'de milli park olgusu 1956 yılında 6831 sayılı Orman Kanunu'nun 25. Maddesiyle yürürlüğe girmiş, bu yasa ile ilk olarak 1958 yılında Yozgat Çamlığı Milli Parkı kurulmuştur. 1983 tarih ve 2873 sayı ile yürürlüğe giren Milli Parklar Kanunu'nun amacı; ülkemizdeki milli ve milletler arası değerlere sahip milli park, tabiat parkı, tabiat anıtı ve tabiatı koruma alanlarının seçilip belirlenmesine, özellik ve karakterleri bozulmadan korunmasına, geliştirilmesine ve yönetilmesine ilişkin esasları düzenlemektir. Madde 2.a 'da Milli Park; Bilimsel ve estetik bakımdan, milli ve milletlerarası ender bulunan doğal ve kültürel kaynak değerleri ile koruma, dinlenme ve turizm alanlarına sahip tabiat parçalarını ifade eder (Anonim, 1983).
Milli Parklar Kanunu'nun 14. Maddesi ile bu kanun kapsamına giren yerlerde aşağıdaki faaliyetler yasaklanmıştır.
a) Doğal ve ekolojik denge ile doğal ekosistem değeri bozulamaz.
b) Yaban hayatı tahrip edilemez.
c) Doğal dengeyi bozacak her türlü orman ürünleri üretimi, avlanma ve otlatma yapılamaz.
d) Bu alanların özelliklerinin kaybolmasına sebep olan veya olabilecek her türlü müdahale ile toprak, su, hava kirlenmesi ve benzeri çevre sorunları yaratacak işler yapılamaz.
e) Onaylanmış planlarla belirtilen yapı ve tesisler ile Genel Kurmay Başkanlığı'nca gereksinim duyulacak savunma sistemi tesisleri dışında, kamu yararına vazgeçilmez ve kesin bir zorunluluk bulunmadıkça ne şekilde olursa olsun hiçbir yapı/tesis kurulamaz, işletilemez veya bu alanlarda varolan yerleşim alanları dışında iskan yapılamaz.
Uluslararası Milli Park Komitesinin genel ilkelerine göre; milli parklara egzotik bitkiler,Ağaçlar, hayvanlar konması ve alana yabancı canlıların yerleştirilmesi yasaklanmıştır.
Milli Parklar Yönetmeliğine göre 6-A, milli park olarak ayrılacak yerlerde; Doğal ve kültürel kaynak değeri ile rekreasyon potansiyeli, milli ve milletler arası düzeyde özellik ve önem taşımalıdır. Kaynak değerleri, gelecek nesillerin miras olarak devralacakları ve sahip olmaktan gurur duyacakları düzeyde önemli olmalıdır. Kaynak değerleri tahrip olmamış veya teknik ve idari girişimlerle ıslah edilebilir durumda olmalıdır. Alan büyüklüğü, kaynak değeri yoğunluğu bakımından, özel haller ve adalar dışında en az 1000 hektar olmalı ve alan bütünüyle koruma ağırlıklı zonlar dan meydana gelmelidir. İdari ve turistik amaçlı gelişme alanları, bu askeri alan bütünlüğünün dışındadır. (Anonim, 1986).
Türkiye, kıta özelliği gösteren zengin biyolojik yapısı yanında, önemli prehistorik ve arkeolojik kalıntılar bakımından da zengin olduğundan bununla orantılı olarak çok sayıda milli parka sahip olmuştur. Milli Parklarımız biyolojik, arkeolojik ve ulusal tarihi alanların korunması ve halka tanıtılması amacı ile kurulmuştur. Türkiye'de milli parkların çoğu ormanlık arazilerde olup, ağaç türlerinin korunması amaç edinilmiştir(Ekim, 1996).
Türkiye'de milli parklar kuruluş amaçları bakımından farklı özellikler taşımaktadır. Örneğin; Manyas Kuş Cenneti Milli Parkı zengin ornitolojik yapısı, Gelibolu Tarihi Milli Parkı ulusal tarih, Nemrut Dağı Milli Parkı arkeolojik özellikleri için korunmaktadır. Göreme Milli Parkı, benzersiz jeomorfolojik ve kültürel özellikleri nedeniyle UNESCO tarafından "Dünya Kültür Mirası" listesine alınmıştır.
Milli parkların idaresi "Doğa Koruma ve Milli Parklar" Genel Müdürlüğü tarafından yürütülmektedir. Bugün Genel Müdürlüğün yönetiminde 33 adet milli park (686.635 ha), 35 adet tabiatı koruma alanı (85.024 ha), 17 adet tabiat parkı (69.505 ha), 89 adet tabiat anıtı (464 ha) ile toplam 841.624 ha alan korunmaya alınmıştır. Av-yaban hayvanlarının ve yaşam ortamlarının korunması amacıyla, Kara Avcılığı Kanunu ve Merkez Av Komisyonu Kararı ile 54 memeli ve 415 kuş türü korumaya alınmış, 123 yerde (1.8 milyon ha) Yaban Hayatı Koruma Alanı ayrılmıştır (Anonim, 2003).
Bugün İsveç'de 28, İngiltere'de 11, İspanya'da 13, Fransa'da 5, Portekiz'de 1 adet milli park olduğu görülürken, Türkiye'de 33 adet milli park bulunmaktadır. Ancak sayıdan çok milli park alanının büyüklüğü ve doğal kaynak değeri yoğunluğu önem taşımaktadır. IUCN 'e göre, Avrupa'daki milli parkların ancak %20'si gerçek anlamda milli park niteliği taşımakta olup, aralarında farklar bulunmaktadır (#).
İnsanların dinlenme-eğlenme amacıyla doğayı tercih ettikleri günümüzde korunmuş doğal alanlar önem kazanmaktadır. Milli parkalar, doğal ortamları ve yaban yaşamını bilimsel ölçütlerde koruyarak geleceğe taşıma yanında, ender doğa varlıklarını tanıtan ve doğaya karşı ilgi uyandıran özel mekanlardır. Türkiye bu anlamda çok sayıda korunmuş alana sahiptir. Dilek Yarımadası ve Büyük Menderes Deltası Milli Parkı da bu alanlardan bir tanesidir.
Dilek Yarımadası ve Büyük Menderes Deltası Milli Parkı
Dilek Yarımadası ve Büyük Menderes Deltası Milli Parkı 1200 m yüksekliğe ulaşan ormandan deniz seviyesine ve sulak alanlara kadar farklı özellikleri içeren yaşama ortamları oluşturması bakımında konuma alanları içerisinde az bulunan özelliğe sahiptir. Delta uluslararası öneme sahip "A Sınıfı Sulak Alan " özelliği taşırken, Yarımada Akdeniz Flora Bölgesi elementleri ve Avrupa Sibirya Flora Bölgesi elementleri içermesi bakımından önemlidir. Bu özelliğiyle Avrupa Konseyi tarafından Avrupa Biyogenetik Rezervleri Şemasında "Flora Biogenetik Rezerv Alanı" kabul edilmiştir.(Anonim 1997)
Milli park, Ege Denizi kıyısında Aydın İli Kuşadası ve Söke İlçe sınırları içinde, 27 derece 02'-27 derece 15' Doğu, 37 derece 36'-37derece 42 Kuzey enlemleri arasında kalmaktadır. Yörede Akdeniz iklimi egemen olup, yıllık ortalama sıcaklık 22 derece, en sıcak ay 41.5derece ile Temmuz ve en soğuk ay 7 derece ile Ocak ayında ölçülmüştür. Yıllık ortalama yağış 693 mm. dir. Yüzölçümü 27675 ha. dır. Bu alanın 10985 hektarı 19.05.1966 tarihinde Milli Park kapsamına giren Dilek Yarımadasına aittir. Yarımadanın güneyine bitişik Büyük Menderes Deltası ise 31.03.1994 yılında Milli Parka eklenmiş olup,16690 ha. genişliktedir(Anonim, 1997). Milli Parkın bu iki bölgesi birbirinden farklı özellikler gösterdiğinden ayrı incelemekte yarar bulunmaktadır.
Dilek Yarımadası Bölümü; Samsun Dağlarının Ege Denizine uzandığı son nokta olup 20 km. uzunluğunda ve ortalama 6 km. genişliğindedir. Morfolojik yapısı içinde bir çok tepe, vadi, kanyon ve koylar bulunur. Ortalama 650 m. yüksekliğe sahip yarımadanın en yüksek yeri Dilek Tepe (1237 m.)' dir ve adını bu tepeden alır.
M.Ö. 9 yy. da 12 İonia kentinin politik birliği olan Paniomion ve Tebai antik kenti yarımada içindedir. Panayırtepe' de Panagia Manastın ile Harap Kilise, Rum ve Türk mimarisi öğeleri taşıyan eski yerleşim yeri Doğanbeyköyü'nde Kilise kalıntıları ile tarihi okul binası restore edilerek yapılan Milli Park Ziyaretçi ve Tanıtım Merkezi bulunmaktadır.
Dilek yarımadası florasında 95 familyaya ait; tür,alttür ve varyete düzeyinde 804 takson belirlenmiştir. Bunlar Pteriodaphyta 12, Gymnospermae 5, Monocotyledoneae 144, Dicotyledoneae 643 ve Angiospermae 742, adettir. Bu taksonların familyalara göre dağılımı Leguminosae 103, Compositae 74, Grami neae 62, Umbelliferae 41, ve Labiatae 42 takson olup Orchidaceae familyasının zenginliği 21 taksonla dikkat çekicidir. Taksonların element içeriği, Akdeniz Elementi 163, Doğu Akdeniz elementi 159, Avrupa-Sibirya elementi 33, İran-Turan elementi 12 ve endemik tür 30 adet' tir (Durmuşkahya 2000).
Yarımadanın bitki örtüsünde üç vejetasyon katı egemendir (Uslu, 1985). Bunlar; frigana vejetasyonu; Sarcopoterium spinosum Topluluğu maki vejetasyonu; Juniperus phoenica Topluluğu, Arbutus andrachne Topluluğu, Ceratonia siliqua Pistacio lentiscus Topluluğu, Quercus ilex Topluluğu, Quercus coccifera Topluluğu, orman vejatasyonu; Cupressus sempervirens Topluluğu, Castanea sativa Topluluğu, Pinus brutia Topluluğu, Pinus nigra subsp. Pallasiana Topluluğudur. Anadoluda pek rastlanmayan Cupressus senpervirens ve Quercus ilex lokal topluluklar oluşturmaktadır.
Yarımada Akdeniz flora bölgesinde yeralmasına karşılık Avrupa-Sibirya grubu türlerde önemli sayıda bulunmaktadır. Bunların önemlileri Tilia rubra subsp. Canıcasia. Tilia argentea, Acer sempervirens. Sorbus torminalis, Castanea sativa, Populus tremula, Fraxinus ornus, Vibirnum lantana ve Quercus cerris olarak sayılabilir. Akdeniz maki florasında tüm bitki türleri yanında en sağlıklı örnekleride yeralır. Kuzey Anadolu ormanlarına özgü Anadolu kestanesi' nin ve Türkiye'de az yerde bulunan Kartopu ( Viburnum lantana ) , Finike ardacı, Pımel meşe ve Dallı servinin küçük topluluklar halinde yetiştiği tek yerdir. Yarımada da kuzey ve güney yamaçlar farklı bitki örtüsü ile kaplıdır.
Çünkü iklimsel etkenler iki yamaçta aynı değildir. Kuzey de kızıl Kızılçam (pinusbrutia), Karaçam (Pinus nigra), Finike Ardıcı (Juniperus phoenicea), Dallı Servi (Cupressus sempervirens horizontalis), Meşe (Quercus ilex), Kestane (Castanea sativa), Akçaağaç (Acer negundo), Ihlamur (Tilia argentea ve Tilia rubra), Dişbudak (Fraxinus excelsior) vadilerde çınar (Platanus orientalis) gibi türler, güneyde ise Keçiboynuzu (Ceratonia siliqua), Funda (Erica arborea), Mersin (Myrtus communis), Sandal (Arbutus andrachne), Defne (Laurus nobilis), Menengiç (Pistacia terbinthus), Kocayemiş (Arbutus unedo), Ergovan (Cercis siliquastrum), ve Katır tırnağı (Spartium jenceum) gibi zengin Akdeniz florası yer alır. Sumak (Rhus coriaria), Kekik (Tymus serpyllum), Adaçayı (Salvia officinalis), ve Name (Mentha arvennis) gibi bitkilerde bulunmaktadır. (Uslu 1985).
Toprak ve iklim koşullarının uygun olduğu yerlerde maki formasyonu içinde yer alan Quercus ilex'in ağaç formuna ulaştığı, Arbutes unedo ve Arbutus andrachne' nin boylarının 10 m. yi bulduğu görülmüştür. (Öztürk ve ark, 2000).
Yarımada soyu tükendiği varsayılan Anadolu Parsı (Panthera pardus tulliana)' nın batıda yaşadığı son noktadır. Dünyanın en nadir deniz memelisinden biri olan Akdeniz foku (Monachus monachus) yarımada kıyılarında yaşamaktadır. Yaban domuzu (sus scrofora). Karakulak (Lynx caracal), doğaya terkedilmiş yabani sığırlar ve atlar ile birçok hayvan türü yarımadada faunasında bulunmaktadır.
Büyük Menderes Deltası Bölümü; Büyük Menderes ırmağı Dinar yakınlarında doğar, yaklaşık 25.000 km2 lik yağış havzasından 584 km akarak Söke yakınlarında Ege Denizine dökülür. Büyük Menderes havzasındaki erozyonla bu ırmak yılda 13 milton m3 sediment taşıyıp biriktirerek 320 km2 lik bir delta oluşturmuştur. (Anonim 1998). Büyük Menderes Deltası, birkaç lagünle tuzcul bataklıklar ve çamur düzlüklerini kapsayan taşkın özelliğinde sulak alandır ve Bafa gölü bu sulak alanın entegre bir parçasıdır. Bu entegre sistem içerdiği biyolojik çeşitlilik, nesli tükenmek üzere olan canlılar ve endemik türlerden dolayı uluslararası öneme sahiptir ve milletlerarası Ramsar Sözleşmesi, Bern Sözleşmesi, Barselona Konvansiyonu ve Rio Sözleşmeleri kararı ile korunur (Anonim,1997).
Deltanı Kuzeyindeki Karine Lagünü (1460 ha.) en büyüğüdür. Diğerleri Deringöl (130 ha.) ve Kabahayıt (500 ha.), lagünüdür. bir kum şeridi lagünleri denizden ayırır. Lagünlerde yapılan balıkçılık yöre insanın önemli geçim kaynağıdır.
Deltada " Halofitik (tuzcul) Flora ' egemen durumdadır. Aristolochia insica, Campamula lyrata ssp. İcarica. Campaluna tomentosa ve Campanula raveyi endemik türler arasındadır. (Gökmen ve ark, 1997). Deltada lagünlerinde avlana başlıca balık türleri; Toptan kefal (Mugil cephalus), Altınbaş kefal (Liza anırata), Mavraki kefal (Liza ramada), Ceran kefal (Liza ramada), Çipura (Sparus anırata), Levrek (Dicentrarchus labrax), Yılan balığı (Anguilla anguilla ) ve Dil balığı (Solea vulgaris vulgaris )'dır (Cirik,1998).
Deltada yaklaşık 250 kuş türünün yaşadığı, bunlardan 70 tür kuşun ürediği belirlenmiştir (Sarıgül, 1993). Bu özelliğiyle "Önemli Kuş Alanı" listesine giren delta, kuş araştırmaları gözlem programına alınmıştır. Bafa gölü ekolojik olarak deltanın bir parçası olarak kabul edilir ve Tabiat Parkı olarak korunur. Nesli tehdit altında olan Cüce karabatak (Phalacrocorax pygmeus) deltada yaşamakta ve dünyada toplam sayıları 3000 olduğu tahmin edilen Tepeli pelikan (Pelecanus crispus) Karine lagününde adacıklarda üremekte, Küçük akbalıkçıl (Egretta garzetta), Küçük kerkenez (Falco naumanni) ve Akkuyruklu kartal (Heliaeetus albicilla) üreyen önemli türler arasında bulunmaktadır. 2003 yılı kuş sayımında deltada 100'e yakın Tepeli Pelikan ve 6000 Flamingo (phoenicopterus ruber) 'nun kışladığı belirlenmiştir. Kışlayan kuşlar, soğuk günlerde Bafa gölünde dinlenirler.
Milli Parkın Sorunları
Dilek yarımadası kesiminin en önemli sorunu yangınlardır. Kayıtlı büyük yangınların ilki 1943 yılında çıkmış Karine ve Dipburun arasındaki ormanlık alan yanmıştır. 1963 eylül ayında Karasu Hırsız burnu 600 ha., 1968 Karine 800 ha., 1974 Kalamaki yamaçları 269 ha., 1977 Tuzburgazı sırtları 844 ha., 1985 Karine-Akdere 600 ha., 1988 Karine 400 ha. ve 1996 'da Karine'den zirveye kadar olan 1438 ha. kısmın tamamen yanarak bilinen en büyük tahribatı yaratmıştır (Anonim, 2002). Yangından önce maki ve orman vejetasyonu ile kaplı alanda, yangın sonrası otsu ve frigana vejetasyonu gelişmiştir. Bunların başında Liliaceae, Orchidaceae, Fabaceae ve Gramineae familyaları gelmektedir (Çelik ve ark., 1977). Yangın sonrası alanın kendini yenilemeye başladığı yapılan incelemelerde anlaşılmış, alanın egemen ağaç türü olan Kızıl çam 'ın bazı alanlarda tekrar gelişmeye başladığı gözlenmiştir.
Yarımada içinde bir zamanlar önemli sayıda memeli bulunurken, yangınlarla orman alanının azalması, karayolu ağının genişlemesi, ırmağın doğal bir engel oluşturması, sulama kanallarının açılması ve bilinçsiz kara avcılığı gibi etkenler, beslenme amacı ile sürekli hareket eden memelilerin yarımadaya ulaşmasını güçleştirmiştir. Acık hava rekreasyonu olarak su sporları, atla gezinti, bisiklet, doğa yürüyüşü, piknik ve fotoğraf avcılığına olanak veren yarımada, yaz mevsiminde yoğun ziyaretçi baskısı altında kalmaktadır. Dilek Yarımadasını yılda ortalama 500,000 kişi ziyaret etmekte, milli parkın ziyaretçi taşıma kapasitesi yaz aylarında aşılmaktadır. Sistem dengesinin korunması için taşıma kapasitesinin aşılmamasına özen gösterilmelidir.
Büyük Menderes Deltası kesiminin önemli sorunu su kirliliğidir. Büyük Menderes ırmağına 584 km boyunca havzada bulunan tüm kent ve sanayi tesislerinin atıkları deşaj edilmektedir. Tarımda kullanılan ilaçlar ve yapay gübrelerde yağış ve sulama sularıyla ırmağa karışarak kirlenmenin boyutunu artırmaktadır. Sonuçta tüm kirleticiler deltada birikmekte, başta balıklar ve su kuşları olmak üzere yaşayan canlılar için ölümcül tehlike yaratmaktadır.
Havzada bulunan 3511 sanayi tesisi su canlıları için toksit etkiye sahip kimyasal atık sularını arıtmadan Büyük Menderes ırmağına boşaltmaktadır (Doğan, 1998).Tarım alanlarından gelen pestisitler, kent ve sanayi atıkları ırmak aracılığıyla sucul eko sisteme ulaşarak delta lagünleri ve Bafa gölünde eutrofikasyona neden olmakta, canlı bünyesinde birikerek balık ve diğer suya bağımlı canlılarının ölümüne neden olarak milli parkın biyolojik çeşitliliği tehdit etmektedir. Delta lagünleri ve Bafa gölünde balıkların üreme ve beslenme göçüne bağlı balıkçılık sistemi yanlış uygulamalar nedeniyle etkilenmiştir.
Türkiye'nin en verimli lagünü olan Bafa gölünde eskiden yılda 400-700 ton balık avlanırken bugün bu rakam 5-10 ton gerilemiştir. Özellikle yazın Bafa gölünden su çekilmesi ve Menderes ırmağından su verilmemesi nedeniyle tuzluluk oranı artmakta ve tatlı su canlılarının ölümüne neden olmaktadır. Delta lagünlerinden balıkçılık işletmelerinin gelişigüzel yavru balık toplaması, lagün ekosistemini ve biyolojik çeşitliliği olumsuz etkilemiştir. Büyük Menderes ovası taşkın ovası niteliğinde olup, bu tür ovalar dünyanın en verimli ovalarını oluşturur. Yapılan barajlar ve sulama kanalları ırmağın taşkın ovası niteliğini kaybetmesine neden olmuştur. Bu nedenle yazın delta lagünlerine tatlı su ulaşmamakta, tuzlu su artışı nedeniyle deniz ve tatlı su ekosistemleri arasındaki denge bozulmakta sonuçta deltanın flora ve fauna zenginliği tehdit edilmektedir. Geçmişte Karine dalyanın yılda 150 ton balık avlanırken 1998 yılında 42 tona düştüğü belirtilmektedir (Moran, 1998).
Sorunun çözümü için havza ölçeğinde Büyük Menderes ırmağına atık suların bırakılmasını önlemek amacıyla arıtma tesislerinin yapımı desteklenmeli, tarımda ilaç ve yapay gübre kullanımı bilimsel ölçütlere dayanmalıdır. Deltanın diğer sorunu hayvan otlatma ve çok sayıdaki kuş nedeniyle biliçsiz, sınırsız, yasa dışı avcılıktır. Doğa Koruma ve Milli Parkalar Aydın Başmühendisliği tarafından il ölçeğinde verilen avcı eğitimi, yerel yayınlar ve denetimler sonucu yasa dışı avcılık baskısı azalmıştır. Bu bilgilerin odağında Büyük Menderes Irmağına yapılan olumsuz etkiler ve delta yakınlarındaki kullanımlar doğrudan delta ve sulak alan ekosistemini bütün olarak etkilemektedir.
Sonuç
insan yaşamının sürdürülmesi doğal kaynakların dengeli kullanılmasına bağlıdır. Bu nedenle insan kendi kurallarıyla değil doğanın kurallarıyla yaşamak zorundadır. Milli parklar ve korunmuş alanlar ekolojik dengenin devam ettiği ender yerler olmakla birlikte, bir doğa müzesi olarak geleceğe taşınan önemli doğal miras alanlarıdır. Çevre sorunları devam ettiği sürece korunan alanların, dolaylı tehditlerin etkisi altında kalacağı bilinmektedir.
Biyolojik ve genetik zenginliğin yerinde yada kurumda korunması işi kamuoyunun bu işe verdiği destekle mümkündür. Koruma alanlarının bulunduğu yörede yaşayan insanların bu alanlara sahip çıkması en gerekli davranıştır (Doğan, 2001). Turizmi, "Ekolojik Turizm" anlayışı içinde planlamanın önem kazandığı günümüzde, korunmuş doğal alanların yoğun olduğu ülkelerin turizmden alacağı payın artacağı tahmin edilmektedir. Sivil toplum örgütlerinin işbirliğiyle yöre halkına ekolojik turizm yoluyla gelir yaratılması, bu yolla yöre insanının doğa korumaya teşvik edilmesi sağlanabilir.
Milli parklar doğa koruma çalışmalarının en önemli örnekleridir. Doğa korumanın başarısı ve devamlılığı için, öncelikle bu konuda çalışacak personelin, işbölümü içerisinde gerekli bilgi düzeyine sahip, konularında uzmanlaşmış, yöreyi en iyi tanıyan yeterli sayıda teknik elemanlardan oluşması, çalışmalara gönüllü derneklerin katılımının sağlanması balıkçılık ve turizm yöre halkı için başlıca gelir kaynağıdır. Bu nedenle ekolojik dengenin bozulması aynı zamanda sosyo-ekonomik dengeyi de tehdit etmektedir. Alınan doğal kaynak değerlerinin, koruma-kullanma-geliştirme dengesi içinde sürdürülmesi için balıkçılık ve turizm yöre halkı için başlıca gelir kaynağıdır. Bu nedenle ekolojik dengenin bozulması aynı zamanda sosyo-ekonomik dengeyi de tehdit etmektedir. Alınan doğal kaynak değerlerinin, koruma-kullanma-geliştirme dengesi içinde sürdürülmesi için yörede yaşayan bireyler ve yerel yönetimler başta olmak üzere ilgili kurumlar bir araya gelerek geleceğe dönük yaklaşımlar içinde çalışmalıdır.
Milli Parklarda Yaşayan Bazı Memeli Hayvanlar, (Brinkmann, 1991;Anonim, 1997 ve Anonim, 2002).Çakal (canis aureus) Anadolu Parsı* (Panthera pardus tulliana) Tilki (Vulpes vulpes) Kara Kulak (Lynx caracal) Yaban domuzu (Sus scrofa) Vaşak** (Felis Iynx)
Porsuk (Meles meles) Yaban kedisi (Felis sylvestris) Gelincik (Mustela nivalis) Kaya sansarı (Martes foina) Tavşan (Lepus europacus) Su samuru** (Lutra lutra) Anadolu sincabı (Sciurus anomalus) Akdeniz foku (Monachus monachus) Yarasagiller (Micrahiroptera sp.)
(*) Nesli tükendiği varsayılmakta. (**) Uzun süredir görülmedi.
Milli Park İçinde Üreyen Bazı Kuş Türleri, (Brinkmann, 1991;Anonim, 1997 ve Anonim, 2002).
Su kılavuzu (Rollus aquaticus) Tepeli pelikan* (Pelecanus crispus)
Saz tavuğu (Gallinula choloropus) Angıt (Tadorna ferruginea)
Poyraz kuşu (Heamatopus ostragelus) Suna** (Tadorna Tadorna)
Uzun Bacak (Himantopus himantopus) Yeşilbaş (Anas platyhnchos)
Kılıçgaga (Recurvirostra avocetta) Kocagöz (Burhunis oedicnemus)
Bataklıkkırlangıçı (Glareola pratincola) Küçükhalkalı cılıbıt (Charadrius dubius) Akça cılıbıt (Charadrius alexandrinus) Mahmuzlu kızkuşu (Hoplepterus spinosus) Kızılbacak (Tringa tatonus) Akdeniz Martısı (Larus melanocephalus) Küçük Akbalıkçıl** (Egretta garzetta) Çalı bülbülü (Cercotrithas galactores) Büyük Akbalıkçıl (Egretta alba) Bülbül (Luscinia megarhynchos)
Küçük Balaban (Lxobrychus minutus) Karatavuk (Turdus Merula) Gri Balıkçıl (Ardea cinerea) Kamış Bülbülü (Cettia cetti) Yalı çapkını (Alcado althis) Küçük kumru** (Streptopelia senegalensis) Kerkenez (Falco tinnunculus) Küçük kerkenez* (Falco naumonni)
(*) Nesli tehdit altında. (**) Nesli tehdit sınırında.